Ali Kocatepe
Müzisyen
CÜNEYT ABİ
“Abi nasılsın?” dediğimde, “Domuz gibi” diye cevap verirdi.
Her zaman güçlü görünen, formda olmayı seven,
bildiklerini, öğrendiklerini paylaşmaktan son derece mutlu olan
biriydi. O bir bilge kişiydi. İnsanlara çok güzel alışkanlıklar aşılayan,
bilgiler sunan, sürprizler yapmayı seven bir bilge kişi...
“Çömez” adlı kitabını okuyup bitirdiğimde, Yeni Asır
Gazetesi’ndeki köşemde bir yazı yazmıştım. Şöyle başlıyordu:
“Ben eminim. Cüneyt Ağabey bu kitabı Amerika’da yazsaydı
ve kitap İngilizce olarak oradaki bir yayınevi tarafından
Amerika’da, ardından dünya ülkelerinde yayınlansaydı şimdi
bütün dünyanın tanıdığı bir ‘Bestseller’ yazarımız olacaktı.”
Aradan zaman geçti ve yazımdan sonra ilk karşılaştığımızda
“Müjde” demişti. Dileğin olacak, kitabın İngilizce’sini de hazırlıyorum...
Senin yazman kısmet değilmiş be Cüneyt Ağabey. Belki yayınevin
bitirir bu yarım kalan işi.
Ercan Arıklı’nın başına gelen, karbon kopyası gibi Cüneyt
Ağabeyin başına gelince ülkemizin ender bulunacak değerlerinden
birini daha trafik kazasına kurban verdik. Artık onun hazine
değerindeki mailleri kutuma düşmeyecekti. Başım sıkıştığında
“Cüneyt Ağabey şu konuda ne yapayım?” diye telefona sarılamayacaktım.
Cüneyt Ağabey hayatıma sevgili Hıncal Uluç sayesinde giren
bir ustamdı. Onu ilk kez Ankara’da Hıncal’ın patronuyken
tanımıştım. Delta Ajans’ın sahibiydi, Uluç da onun yanında çalışıyordu.
Ankara’ya gidişlerimde Hıncal’da kalırdım ve Cüneyt
Ağabeye uğrayabilmişsem kendimi daha mutlu hissederdim.
Kaliforniya Devlet Üniversitesi Gazetecilik ve Yakın Çağlar
Tarihi Bölümü’nden mezun olmuş, askerliğini Genelkurmay’da
Orgeneral Cevdet Sunay’ın tercümanı olarak yapmış. Sunay
Cumhurbaşkanı seçilince de Fahri Basın Danışmanlığı görevini
üstlenmiş dolu dolu bir insandı.
Cüneyt Ağabeyin atletizme olan sevgisi onu Federasyon
Başkanlığı’na kadar da götürmüştü. Aynı zamanda hemen her
Olimpiyadı izleme şansı bulan eşi zor bulunabilecek bir Olimpiyad
uzmanıydı…
1980’lerin başlarında Avrasya Maratonu’nu düzenlediğinde
eşofmanımı giymiş, ben de Boğaziçi Köprüsü’nün Anadolu yakasından
start almıştım. İnatla Maslak’a kadar koştuğum için bir
hatıra madalyonu vermişti bana. Saklarım hâlâ...
İnsanlara çok güzel alışkanlıklar aşılayan, bilgiler sunan,
sürprizler yapmayı seven bir bilge kişiydi. Çok özel biriydi.
Gurmeydi. Çok güzel yemek pişirirdi. Özellikle puf böreğine bayılırdık...
Onu yakından tanıyan herkeste bir iz bırakmıştır. Hiç olmazsa
güzel alışkanlıklarına sahip çıkalım ve Cüneyt Ağabeyimizin
vefalı öğrencileri olarak kalalım...