Barlas Hünalp
Pazarlama ve İletişim Danışmanı
Öğrenmemek Elde mİ?
Her yanı kitaplarla dolu, soruların işgaline uğramış bir
ofis düşünün... İçeri girmenizle üstünüze sinen bir küçüklük
hissi... Davet sahibinizden kaynaklanan bir şey değil bu,
haşa! Tam tersine, size kendinize verdiğiniz değerin aynısını
centilmenlik ve kültürle işlenmiş bir tepside geri sunardı Cüneyt
Ağabey. Küçüklük hissinin sebebi kendinize olan saygınızdır aslında.
“Meğer ne kadar çok şey var öğrenilecek” dedirten bir odada,
Cüneyt Ağabey’in deyimiyle “daha az cahil ölebilmek” isterdiniz.
Bunların çok daha fazlasının olduğu, Kaliforniya’da Fresno
State Üniversitesi Kütüphanesi’nde tattığını söylerdi Cüneyt
Ağabey bu hissi. Ne kadar az şey bildiğinizi bilirseniz, öğrenmek
için bir sebebiniz daha olur...
Cüneyt Ağabey’den öğrenileceklerin sınırı olduğunu sanmıyorum.
Beşeriyetin ilgisini o ya da bu sebeple çekmiş herhangi
bir konuda Cüneyt Koryürek’in kütüphanesine dahil olmamış kitap
yok gibidir. İşte bu elekten geçen sohbetlerin hepsinde başka
şeyler öğrenip çıkar ve bir adım daha ilerlerdiniz çömezlik döneminde
yaşamınızın.
Benim payıma düşen derslerin en önemli iki tanesi iletişim
ve Olimpiyadlar oldu geçen zaman içinde. İletişimin ve halkla
ilişkilerin Türkiye’de nasıl başladığını, en gözde projelerini ve
neden yapıldığını çalıştığım dünya devi şirkette değil, Cüneyt
Koryürek’in ofisinde öğrendim. Cumartesi sohbetlerimiz öylesine
yoğun, öylesine boyutlu geçerdi ki; konuklarından birinin
Edward Bernays olduğunu söylesem şaşırmazsınız sanırım.
Türkiye’nin 1960’larda New York Times’da özel ekler çıkartılarak
tanıtılmasını dinlemek ve bu işin nasıl “kotarıldığını” öğrenmek,
Cüneyt Ağabey’in dediği gibi Harvard’da öğretilmeyen
bir dersti. Hâlâ içinden metro geçirdiğimiz ve metronun üstünden
temsili Fatih’ler atlattığımız beş para etmez tanıtım filmlerini
ya da yüzlerce yıldır Hollanda’yla özdeşleşmiş laleleri kullanarak
kurulan komik iletişim stratejilerini gördükçe insan bunun
kıymetini daha fazla anlıyor. 50 sene önce, Türkiye’deki iletişim
sektörünün 50 sene ötesinde olan biriyle masada trufler ve kahveler,
pipo dumanı arasından gelip geçen biri 50 yıl daha fazla
tatlanmış iletişim projeleri yapmak ne büyük bir dersti. Dünyaya
yön veren her iletişim devinin hayatında karşısına çıkan mütevazı
ve derin bir üstadı olmalı...
Olimpiyadlar konusuna gelince, Delta Ajans’a girip de
Olimpiyadlar’ın ruhuna bulaşmadığı kimseyi bulamazsınız.
Cüneyt Ağabey’in Türk toplumuna bulaştırmaya çalıştığı belki de
en hayırlı virüstü Olimpiyad Ateşi. Bir kere kanınıza girdi mi, tedavisi
olmayan bir ateş... İstanbul’da düzenlenecek Olimpiyadlar’ın
yalnızca 1908’den beri bu görkemli organizasyonda bizi gururla
temsil eden yüce şampiyonlarımızın onore edilmesi değil, aynı
zamanda binlerce yıllık metropolümüz İstanbul’un tanıtım ve
altyapı sorunlarının en doğru, ucuz ve kestirme çözümü olduğunu
öğrenince önünüze iki yol çıkardı: birincisi bu heyecanlı sancılara
sebep olan ateşle kıvranarak yaşamak, ikincisi ne pahasına
olursa olsun Olimpiyadlar’ı İstanbul’da yapmak.
Her şeyin ötesinde, Cüneyt Ağabey’den aldığım en önemli
ders, başlayınca devam etmekti. Bu kitap bir bağlaçtır, ondan
öğrendiklerimizi başkalarına aktarabileceğimiz bir bağlaç. 18
Temmuz 2008’de Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde
dostlarının ve Koç Üniversitesi’nin desteğiyle düzenlenen sergi
hem Türkiye’de 100 yıldır Olimpiyad meşalesinin yanmasını sağlayan
şampiyonlara bir selam hem de İstanbul’da düzenlenecek
Olimpiyadlar’a açılan bir satırbaşıdır...
İkisine bekleriz!