Neşe Gündoğan
TMOK Genel Sekreteri
Üstün İnsan
Yaşama bu kadar sımsıkı bağlı, bu ülke ve gençlik için sürekli
yeni projeler üreten, yazan, etrafını kesintisiz aydınlatan,
paylaşmanın piri, dürüst, centilmen, yüreği sevgi ve
umut dolu mucize insanı ansızın kaybetmenin dayanılmaz acısı
var içimde. 1986 yılında İnönü Stadyumu’nda genç bir antrenör
olarak çalışırken tanıdım “Üstün İnsan”ı. O yıl, benim hayatımın
dönüm noktası oldu. Cüneyt Koryürek, geçen yıllar içinde bana,
paylaşmanın, etrafı aydınlatmanın, bilginin gücünün, sevginin,
merakın, azmin, tutkunun ve sürekli gelişmenin gerçek değerini
öğretti. Onun yaşam okulunun öğrencisi olabildiğim için olağanüstü
şanslı kişilerden birisiyim.
“Toplumu geliştirecek ve uygar düzeye ulaştıracak her
konunun temelinde bilgi yatar” diyen Cüneyt Koryurek’in
tutkularının başında sürekli okumak, araştırmak, öğrenmek,
yazmak, bilgisini, görgüsünü, sevgisini, parasını ve elindekileri
paylaşmak gelirdi. Ayaklı bir ansiklopediydi. Uygarlığın temelinde
“merhaba, nasılsınız, lütfen, teşekkür ederim, bilmiyorum,
özür dilerim” kelimelerinin yattığını her fırsatta hatırlatır
ve insanları daha medeni ve görgülü davranmaları için teşvik
ederdi. Yakından tanıyan herkes onun dünyaya, insanları eğitmek,
farklı düşünmelerine, yaratıcı olmalarına, hayatı anlamlı
yaşamalarına katkıda bulunmak amacıyla gelmiş olduğu konusunda
hemfikirdi.
Atletizm ve özellikle 100 metrede dünyanın önde gelen uzmanlarındandı.
“Atletizm hobiden ileri geçerek yaşam tarzımın
temeli oldu. Atletizm bana yılmamayı, azimli ve sabırlı olmayı,
insanları sevmeyi, rakiplerime hürmet duymayı öğretti” derken
gözleri parlardı. Türk atletizminde pek çok insanın bilmediği
tarihi ve örnek girişimlerin de öncüsü oldu. 1950 yılında genç
bir atletken Türkiye’nin ilk atletizm dergisi olan “Amatör Atlet”i
çıkarmaya başladı. Yaşı küçük olduğu için dergiyi babası İ.Enis
Koryürek adına yayınladı. 1952 yılında ise Naili Moran, Akın
Altıok ve birkaç arkadaşıyla Türkiye’nin ilk atletizm ihtisas kulübü
olan “Ankara Amatör Atletizm Kulübü”nü kurdu. Kulübün
logosunu da kendisi tasarladı.
Bu arada, Dünya Atletizm İstatistikçileri Birliği’ne kabul
edilen en genç üye oldu.
ABD’de üniversitede gazetecilik okurken hem atletizm yapıp,
hem de okulun atletizm takımının menajerliğini yürüterek
kendisini en iyi şekilde eğitmiş, Türkiye’ye döndükten sonra da
bilgi birikimi ve tecrübesiyle kendini atletizmi yaygınlaştırmaya
ve kalkındırmaya adamıştı. Her zaman yetenekli ve gelecek vaad
eden atletlere sponsor bulmak için büyük çaba gösterir, zaman
zaman iş dünyasından arkadaşları vasıtasıyla bu atletlerin yurt
dışında yarışmalara, hazırlık kamplarına katılmalarına ve eğitimlerine
olanak sağlardı. Son günlerde, VESTEL ve ENKA Spor
Kulübü ile yeni projeler hazırlıyordu. Dünyada ve Türkiye’de
atletizm yarışmalarını ve atletleri yakından izlerdi. Başta büyük
hayranlık duyduğu efsane atlet Jesse Owens olmak üzere dünyanın
önde gelen sprinterlerinin tüm derecelerini, koştukları
tarih ve yerleri bilir, arşivinde kaydeder ve zaman zaman onlarla
iletişim kurardı. 1983 Helsinki’den başlayarak tüm Dünya
Atletizm Şampiyonalarını, Golden League’leri ve Grand Prix’leri
inanılmaz derinlikte istatistik bilgileri ve hikayeleriyle televizyonlarda
(özellikle NTV ve TRT’de) ve gazetelerde yorumlayarak
Türkiye’ye atletizm sevgisi aşıladı.
Kıtalararası Avrasya Maratonu’nu, atletizm sevgisini ve
tutkusunu paylaştığı sevgili arkadaşları Hıncal Uluç, Oktay
Kurtböke ve Abdülkadir Yücelman’ın destekleriyle, 1983-85 döneminden
başlayarak 12,000 yarışmacının buluştuğu uluslararası
bir organizasyon haline getirdi. Hiç bıkmaksızın, gazetelerde
ve televizyonlardaki arkadaşlarıyla sporların anası atletizme
daha fazla yer ayırmaları için mücadele eder, her platformda
fikirlerini çekinmeden savunur, katkıda bulunabilecek insanları
bulur, motive eder ve projeler üretirdi. Okullarda spor olmadan
Türkiye’de sporun gelişemeyeceğini her fırsatta dile getirirdi.
Cüneyt Koryurek tüm hayatı boyunca ülkemizde atletizmin gelişmesi,
yaygınlaşması ve atletlerin daha iyi şartlarda antrene edilip
yurt dışında yarışabilmeleri için savaş verdi.
Özdeşleştiği ve tutkusu olan diğer bir konu ise
“Olimpiyad”lardı. 1960 Roma Olimpiyat Oyunlarından itibaren
2004 Atina’ya kadar 8 Olimpiyat’ı gazeteci olarak izledi.
Olimpiyat tarihi konusunda dünyanın saygın tarihçi ve uzmanlarındandı.
“Olimpiyad ve Olimpiyadlarda Türkler” konulu 3 kitap
yazdı. Belgeseller hazırladı. Türk Olimpiyat Şampiyonlarını, çeşitli
zamanlarda gerçekleştirdiği özel organizasyonlarla biraraya
getirerek onları onurlandırmayı hiç unutmadı. En büyük hayallerinden
birisi de İstanbul’un Olimpiyat Oyunlarını organize etmesiydi.
Türkiye’nin İstanbul’da Olimpiyat yapabileceğine inanan
sayılı insanlardan birisiydi. İlk adaylığın yıllarca öncesinden başlayarak,
Olimpiyatların İstanbul kentine, ülkeye ve Türk sporuna
yapacağı katkılar konusunda bıkmadan yüzlerce makale yazdı.
Cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, valiler, belediye başkanları,
işadamları, politikacılar, medyadaki arkadaşları başta
olmak üzere kamuoyundaki herkesi Türkiye’nin Olimpiyat yapabileceği
konusunda ikna etmeye ve ufuklarını genişletmeye çalıştı.
İlgisizlik karşısında umutsuzluğa kapılmaz, “Bu kadar iyim
ser olmak için en güvendiğim yeni kuşak” diyerek gençlere olan
güvenini vurgulardı. Türkiye, en birikimli ve değerli Olimpiyat
tarihçisini ve Olimpiyat aktivistini üreteceği daha çok şey varken
yitirdi. 2008 Beijing Olimpiyat Oyunlarına gazeteci olarak katılma
heyecanı içinde, kamuoyunu yorumlarıyla bilgilendirmek
için planlar yaparken böylesine trajik bir kazayla kaybetmek ise
tarif edilmesi imkansız başka bir acı veriyor insana.
Halkla İlişkiler konusunda Türkiye’nin ilk şirketi olarak kurduğu
Elmadağ’daki Delta Ajans ofisinde, Türkiye’nin önde gelen
yöneticileri, gazetecileri, aydınları, araştırmacıları, sporcuları,
çömezleri, bu dünyada fark yaratma potansiyeli ve isteği olan,
aykırı düşünebilen, meraklı insanları biraraya getirmekten büyük
mutluluk duyardı. Cüneyt Koryürek’in binlerce değerli kitabının
yer aldığı kütüphane odasında erken sabah kahvaltısında
veya öğlen yemeğinde biraraya gelinirdi. Kahvaltıda mutlaka,
yardımcısı Yusuf’un hazırladığı ve üzerinde taze nane, maydonoz,
dereotu, limon ve zeytinyağı ile harmanlanmış siyah zeytin,
Siirt pazarından aldığı özel bal, ev yapımı portakal kabuğu reçeli
(Güzide Kılıç veya Tulya Moran yapımı), çok yumuşak ve yağlı beyaz
peynir, tereyağı, kayısı kıvamında pişmiş yumurta, portakal
suyu ve Kastamonu ekmeği bulunurdu. Öğle yemeği menüsünün
başında ise ahçısı Zarife Hanımın yaptığı meşhur puf böreği gelirdi.
İstanbul’da en güzel puf böreği Delta Ajans’ta yenirdi.
Yemek konusunda çok bilgili ve ağız tadına düşkün bir gurmeydi.
Bitter çikolata ve bal onun hayat kaynaklarıydı. Sevdiği
lokantalar ve pastanelerde yiyeceği herşey onun istediği kıvamda
ve önerileri dikkate alınarak yapılırdı. Yıllarca, Süreyya
Lokantası’nda karides pane, karski ve sufle; Borsa Lokantası’nda
balıklı sebze çorbası, imam bayıldı, az pişmiş mezgit, ızgara patlıcan
yanında döner ve profiterol; havaalanından her dönüşte
Uludağ Kebabını yer, Hristo’da Ali Usta’ya içinde soğan ve sarımsak
olmayan levrek buğulama ve İstanbul’un en lezzetli mayonezsiz
taramasını yaptırır ve dostlarıyla paylaşırdı. Pastalar ve tatlıların
hayatındaki önemli çok büyüktü. Yıllardır Pelit
Pastanesi’ne yaptırdığı ve tüm dostlarına da tattırdığı türüf artık
“Cüneyt Koryürek Türüfü” ve içinde bol bitter çikolata parçaları
olan framboğazlı pasta ise “Koryürek Pasta” olarak ısmarlanıyor.
Flamingo Pastanesinin ardından sevgili arkadaşı Artun Ünsal’ın
tanıştırdığı Seval Pastanesi’nin onun tavsiye ettiği tarzda portakallı
bitter çikolatayı başarılı bir şekilde üretmeye başlamasıyla,
hemen her hafta kendisine ve sevdiği dostlarına potakallı çikolata
alınırdı. Ofisinde ve evinde Bahar Pastanesi’nden kaymaklı
lokum ve kestaneli çikolata-maron degize ikram ederdi.
Tabağındaki yemeği hiçbir zaman bitirmez ve masadan yarı
aç kalkılması gerektiğini söylerdi. Yemekte, servise ve görgü kurallarına
çok önem verir, çevresindekileri, gerektiğinde ahçıyı ve
garsonları bilmedikleri konularda aydınlatırdı. Onunla yemek
yiyorsanız, siz de masadan yarı aç kalkardınız. Son 50 yılda yalnızca
6 kilo aldığını büyük gururla anlatır, içinde kendi ismi yazılı
olan Fresno Üniversitesi Atletizm Takımı resmi montu başta
olmak üzere tüm kıyafetlerini zevkle giyerdi.
Şaka yapmayı, fıkra anlatmayı ve dinlemeyi çok severdi.
Zaman zaman telefonlara cevap verirken muzipçe şaşırtmak için
karakol, itfaiye veya genelev diye açardı. Çeşitli boyda pipolar ve
vanilya aromalı flake tütünlerle dolu Pipo çantasını hiç yanından
ayırmazdı. Güzel vanilya kokusu aldığınızda onun etrafta olduğunu
hemen anlayabilirdiniz. Müzik dendiğinde ise Türkiye’de
caz konusunda oldukça birikimli ve özel koleksiyona sahip caz
severlerden birisiydi. Size, cazı tanıtmak, hissettirmek, sevdirmek
için fırsat buldukça dinletirdi.
Onun kadar geniş bir bilgi alanı olan insan tanımadım.
Amerikan Tarihi, Türk - Ermeni Meselesi, Türkiye Cumhuriyeti
Tarihi, II. Dünya Savaşı, Dönmeler Tarihi, Etimoloji - Doğru
Türkçe Kullanımı, Liderlik ve özellikle Atatürk’ün hayatı ve
Devrimleri onun tutkuyla okuyup, araştırdığı, yazdığı konuların
başında gelirdi. İnanılmaz bir Atatürk bilgisi ve hayranlığı vardı.
Güzel sözlere çok düşkündü ve 100.000’in üzerinde koleksiyonu
vardı. Bu güzel sözleri, fikirleri okurlarıyla ve dostlarıyla paylaşır,
onlardan hepimiz için dersler çıkarırdı. Her yıl, tüm dostlarına
onların kafalarında yeni ufuklar açacak ve birşeyler öğrenebilecekleri
özel Yılbaşı kartları hazırlar gönderirdi. Karşılığında
beklediği tek şey ise bir “teşekkür” idi.
Cüneyt E. Koryürek, yalnızca okurları, izleyenleri, dostları
ve çömezleri için değil, tüm Türkiye ve dünya için büyük bir
kayıp oldu. Hayatı boyunca yetiştirdiği insanlar ve eserleri onu
sonsuzlaştıracak.
Sevgili Cüneyt, benim kendimi geliştirmem için verdiğin
emekler, sağladığın olanaklar, harcadığın zaman ve paylaştığın
herşey için binlerce teşekkür ederim. Bundan sonra yaşam, senin
bana öğrettiğin gibi bilgimi, sevgimi, paramı paylaşarak, buruk
bir özlemle, tekrar buluşuncaya kadar devam edecek.