Cüneyt E. Koryürek

Hakkında Yazılanlar

 

Ayşe Özakıncı

Amerkan Bilgi Belge Merkezi Müdürü

GARCIA’YA MEKTUP

“A Message to Garcia” dedi aniden, telaşla karşıma dikilen

ısrarlı ve muzip bakışlı adam, sanki ne dediğini bir anda

anlamamı beklermiş gibi… “Bu hikayenin İngilizce metnine ihtiyacım

var” diye devam etti… Tam da işten çıkış saati, kapılar

kapanmak üzere… Ve benim Amerika’lı filozof Elbert Hubbard’ın

kırk milyondan fazla baskısıyla bugüne dek en çok okunan edebi

metin olma özelliğini taşıyan 1899 tarihli bu deneme yazısından

hiç haberim yok…

O kısa zaman diliminde, onun baskısı altında hem istediğini

buldum, hem de adeta bir ders aldım, yazıyı okumuş ve anlamını

kavramışçasına. Daha ilk sorusuyla bende “öğrenmenin dayanılmaz

keyfini” pekiştiren bu “bilge” adamı, 70’lerin başında,

Amerikan Kütüphanesinde, bir “çömez” olarak çalışmaya başladığım

ilk yıllarda tanıdım. Ve sonu gelmeyecek bu “bilgi” yolculuğunda,

şaşırtıcı ve zor istekleriyle beni hiç yalnız bırakmadı.

Hep sordu, aldığı cevaplarla yetinmedi, yine sordu. Hem öğretti,

hem sınadı. Sorular sohbetleri, sohbetler tartışmaları getirdi.

Onun bilgiye olan doyumsuz açlığını, bir araştırma kütüphanecisi

olarak çok az kişide gördüm. Hiç düşünmediğim bir

anda elinde çoktandır aradığım bir belgeyle çıkagelir, daha önce

üzerinde tartıştığımız, uzun zamandır tamamlamaya çalıştığım

bir projeye son noktayı koyar. Bazen de okumuş olduğu bir kitap

onu çok heyecanlandırdığında, ısrarla benim de okumamı ister,

bitirene kadar peş peşe telefon eder, ne düşündüğümü sorardı.

Sonraları, bilgisayar ve İnternet hayatımızın derinliklerine köklerini

saldıkça aramızdaki fikir ayrılıkları lise münazaraları tadında,

tatlı ama sivri dilli atışmalara dönüştü. O taviz vermeyen

arşivci ruhuyla bilgi teknolojilerine ne kadar karşı çıktıysa ben o

kadar sahiplendim. Sohbetlerimize teknoloji boyutu da eklendi

böylece…

Yurtdışından kitap ve dergi getirtmenin çok zor, bazen imkansız

olduğu, üniversite kütüphanelerinin yabancı dilde tek

bir yayını bile getirtemediği o günlerde Amerikan Kütüphanesi

İngilizce okurlar için adeta çölde bir vahaydı. Bu da, başka şartlarda

belki de yanlarına bile yaklaşamayacağımız pek çok değerli

araştırmacıyı tanımayı, hatta bu bilgi alışverişi sayesinde onlarla

hayat boyu dostluk kurmayı mümkün kılan bir ortam doğuruyordu

biz çalışanları için. Gelenler arasında çok zor şartlarda eğitimlerini

sürdürmeye çalışan, fotokopi çektirecek bile imkanları

olmayan öğrenciler çoğunluktaydı. Özellikle tez çalışmalarında

onlara yardım edebilmek, bir nebze de olsa geleceklerine bir katkıda

bulunabileceğimi düşünmek bana çok heyecan veriyordu.

Bir gün ona Türk-Amerikan ilişkileri konusunda tez çalışması

yapan bir master öğrencisinden bahsettim, nasıl imkansızı başardığını,

geldiği yeri, hayallerini anlattım. Beni sadece dinledi

ve gitti. İlgisini çekmediğini düşündüğümü hatırlıyorum. Oysa

ki, ertesi sabah, masamın başında belirdi, her zaman yaptığı gibi

hiçbir giriş cümlesi kurmadan, “Bunları kendisine verin” dedi,

“okusun ve beni arasın.” Getirdiği bir çanta dolusu kitap ve makaleyi

bıraktı ve bir el hareketiyle beni selamladı, gitti. O öğrenci

bugün bir öğretim üyesi, televizyonlarda sıklıkla gördüğümüz

yüzlerden biri, onun çömezlerinden biri…

Bir projem vardı: “75. Yılda Türk-Amerikan İlişkilerine Bir

Bakış”. Tabii ki bu düşüncemi önce onunla paylaştım. “Yapabilir

miyim?” diye sordum. “Tamam” dedi, “gerektiğinde ben size yardım

ederim.” Kısa bir zaman sonra bana Atatürk’ün 1923 yılında

A.B.D. Kongresi’ne gönderdiği mektubu tercümesiyle birlikte getirdi,

“Bu bir başlangıç olsun” dedi. Bu proje onun da bildiği gibi

sadece bana bağlı olmayan nedenlerle 75. yıla yetişemedi. O zamandan

sonra, her konuştuğumuzda “Kısmet 100. yıla” diyerek

bana ince mizah oklarını atmayı da hiç ihmal etmedi. Geçtiğimiz

Kasım ayında bu projenin sonunda hayata geçtiğini, web sayfasının

hazır olduğunu söylediğimde “Öyleyse size bir sürprizim var”

dedi, “Atatürk’ün görüntülerinin olduğu bir film şeridi...”

Sonra, bir gün (o çok anlamlı eki ile birlikte) beklenen yılbaşı

mesajı geldi: 2008 hepimiz için mutlu olsun! Ancak, (anlayanlara)

bu son mesajıyla, kendi kendisinin hem çömezi hem de bilgesi

olan bu adam, nice çömezlere bilgeliğin kapısını açmayı amaç

edinmiş olan Cüneyt E. Koryürek son bir ders daha verdi.