Cüneyt E. Koryürek

Hakkında Yazılanlar

 

 Can Ataklı

Vatan- 21 Ocak 2008

Bir “Büyük” Dostumu Kaybettim

Cüneyt Koryürek artık yok. O benim “büyük” dostumdu.

Hem gerçek anlamda “büyük”tü hem de manevi olarak.

“Cüneyt Abi öldü” diye haber verdiklerinde kulaklarıma inanamadım.

En zor günlerimde yanımdan hiç ayrılmayan, her sabah

en geç 9.30’da mutlaka arayan, içinde binlerce kitabın barındığı

mütevazı ofisinde saatlerce bıkmadan usanmadan sohbet ettiğim,

bir küçük konunun tam doğrusunu bulmak için gerektiğinde

onlarca kitabı birlikte karıştırdığım o “büyük” adam, o “büyük

dost” bir trafik canavarının kurbanı oldu.

Yaşıyla çok gurur duyardı. 77 yaşındaydı, hepimizden genç

olduğunu söylerdi. Öyleydi de. Kilosu tam kırk yıldır değişmemişti.

Hepimizden atletikti. 10 yıl sonrasının planlarını yapardı.

Sinir bozucu derecede doğrucuydu. Duymaktan rahatsızlık

hissedeceğiniz doğruları hiç çekinmeden söylerdi. Yürekliydi,

çok zekiydi, inanılmaz çalışkandı.

Spor camiasının önemli ismiydi. Hele atletizm denilince

eline kimse su dökemezdi. Ama ne tuhaftır, biz hiç spor konuşmazdık.

Siyasetti bizim gündemimiz. Kimsenin aklına gelmeyen

analizler yapar, teşhislerde bulunurdu.

İktidarın uygulamalarından rahatsızdı, “Ama bu iktidarı yerinden

etmek çok zor. Bu iktidar giderse, ancak bir hukuk darbesiyle

olur” derdi hep.

Hayatımda bu kadar önemi olan çok sevdiğim bir insanın

arkasından bırakın yazmayı iki üç kelime etmek bile gerçekten

çok zor.

Yerini doldurmak “zor” diyemem, çünkü mümkün değil.

Onunla yaşadıklarım, konuştuklarım, bana öğrettikleri yaşamımın

en değerli artısı olarak benimle birlikte olacak.

Cüneyt Koryürek’le anılardan kopanlar

Cüneyt Koryürek’le olan yakınlığımı çok az kişi bilir. Çünkü

onunla genelde hep yalnız oldum. Örneğin 20 yılı aşkın sürede

ailesini hiç görmedim, tanışmadım. “Cüneyt abi” birbirini tanımayan

ama tanışmalarından sinerji doğacağına inandığı kişileri

bir araya getirmeyi severdi. Onun ofisinde o kadar çok değerli insan

tanıdım ki, anlatamam. Cüneyt Koryürek’le yaşadıklarımdan

birkaç örnek yazmak istiyorum:

“Bir sen olursun”

1978 yılıydı galiba. O sırada hem çalışıyor hem de okuyorum.

“Haber tekniği” dersine yeni hoca gelmişti, adı Cüneyt

Koryürek’ti. İlk kez derste gördüm onu. Kendini beğenmiş bir

edayla sınıfa baktı “Şimdi bir konu söyleyeceğim, bunu 10 cümlelik

haber haline getireceksiniz” dedi. Sınıfta 25 kişi falandık.

Yarım saat sonra kâğıtları topladı, hızla okudu sonra “Can Ataklı

hanginiz?” dedi. Ayağa kalktım. “Bir tek sen belki gazeteci olabilirsin,

diğerleriniz başka okullara gitsin. Ben de bir kişi için ders

vermeye gelemem” dedi ve çıkıp gitti. Bir daha gelmedi. 10 yıl

sonra bu adamın en sevdiğim insanlardan biri olacağını o sırada

hiç düşünmemiştim.

Yarım porsiyon

Haftada en az iki kere yemek yerdik. Genellikle de Borsa

Lokantası’nda. Kiloma takmıştı. “Zayıflayacaksın” diye emrederdi.

Yemeğe oturduğumuzda “Yarım döner” ısmarlardı. Bu yarım

döneri paylaşırdık. “Az yemek iyidir, insan doymadığını zanneder

ama aslında doyar” derdi. Sonra da Kartal’daki bir kadına

yaptırdığı puf böreklerini yığardı önümüze, sınırsız yerdik, patlayana

kadar.

Çömez kitabı

Çok sevmişti yazdığı “Çömez” isimli kitabı. Kendi kendine

konuşmaydı bu kitap. Dağınık bir İngiliz soylusunun çalışma

odasını andıran ofisinde konuştuğu insanlarla paylaştıklarını

yazmıştı aslında. İçinde ben de var mıydım? Benimle olan sohbetleri

de yer almış mıydı? Vardı mutlaka. Çünkü kitabı hiç yabancılık

çekmeden okumuştum.

Derin Amerika

Çok kapsamlı bir eser üzerinde çalışıyordu. Amerikan derin

devletini yazıyordu. On binlerce belgenin içine gömülmüştü.

“Göreceksin bir gün Amerika’da askeri darbe olacak. Bu bizim

alıştığımız gibi olmayabilir, ama dünya buraya gidiyor” dedi. O

çalışma nereye geldi, yayınlanabilecek mi, bilmiyorum.