Metin Mandacı
Delta Ajans Grafikeri
BİR ‘İNSAN’ TANIMAK...
İnsanoğlu dünyaya geldikten sonra yaşamının içinde bir yığın
insanla tanışmak durumunda kalır, ama isteyerek ama
istemeyerek. Bazıları hayatımızda derin dostluklar ve arkadaşlıklarda
bulunarak iz bırakırlar. Bunlardan bazılarından nefret eder,
bazılarında ise karşılaştıkça veya aklımıza düştüğünde büyük sevinç
duyar, kimyamızda farklı değişimlere uğrarız. Hafızam beni
yanıltmıyorsa 1986 veya 87’li yıllardı, Cağaloğlu’nda küçük bir
iş yerinde çalışırken tanışmıştık Sayın Cüneyt E. Koryürek’le.
Birkaç satır öncesinde kimyamızı değiştiren
Dostluklar ve arkadaşlıklardan bahsetmiştim, işte bunu hissettiren
kişiydi Cüneyt E. Koryürek.
Farklı zamanlarda iş getirir ayaküstü makaralar yapar gülüşürdük.
Çok titiz bir kişiliğe sahipti, verdiği işleri kılı kılına incik
cincik eder, istediğini ve beğendiğini alıncaya kadar uğraştırırdı
bizleri.
1994 yıllarının sonlarına doğru bir telefon aldım Cüneyt
Bey’den. İş çıkışı Delta Ajans’ta buluşup bir şeyler konuşmak istediğini
söyledi. Kabul edip ajansa gittim. Bu bir iş görüşmesiydi.
Elinde bir iş olduğunu ve bu işi kabul edersem beraber yapabileceğimizi
söyledi. Şartları konuştuk ve anlaştık. Allah için insana
emeğinin karşılığını veren bir kişiliğe sahipti. Tam bir ay boyunca
ben gündüzleri matbaada, geceleri de Cüneyt Bey’in yanında,
gece geç saatlere kadar gerektiğinde sabaha kadar çalışarak işi
tamamladık.
Birbirimize kaynaşmamız, nelerden hoşlanıp nelerden nefret
ettiğimiz o bir aylık süreç birbirimizi daha iyi tanımamıza
fırsat sağlamıştı. Çalışanlarıyla merhabalaşırken de “Nasılsınız
Cüneyt Bey?” dendiğinde “Domuz gibiyim” derdi ve gülüşürdük.
O işi bitirdikten sonra matbaada çalıştığım şirkette uzun
zamandır devam eden uyuşmazlıklarım vardı, bir hafta sonra
istifa ettim. İstifadan birkaç hafta sonra Cüneyt Bey bu olayı duyup
beni aradı, “Müsait olduğunda yarın bir gel görüşelim” dedi.
Ben de memnuniyetle kabul ettim ve buluştuk. Niçin ayrıldığımı,
bundan sonra ne yapmak istediğimi görüştük. Bana “Bizimle çalışmak
ister misin?” diye sordu. Ben de “Şartlar uygun olursa neden
olmasın, sizin gibi bir dost canlısı ve çalıştığı insanlara saygı
duyan bir işverenle çalışmaktan memnun olurum” diyerek yollarımızın
çakıştığı Delta Ajans’ta yanılmıyorsam Kasım ayında işe
başladım.
Delta Ajans, Taksim Elmadağ’da Cumhuriyet Caddesi üzerinde,
Sipahi Apartmanı 4-5’inci katlarında, boğaz manzarası
olan bir yerdeydi.
Çalıştığım 10 yıl boyunca birbirimizi daha da iyi tanıdık.
Bugüne kadar çalıştığım işverenlerimin içinde karakter sahibi en
kişilikli, sevgi dolu, paylaşmasını seven saygı değer bir “insandı”.
Bir gün sohbet ederken “Bak oğlum”dedi, “hayatta üç şeyi paylaşmasını
bilmeyen bir insan boş yaşar”. “Nedir onlar?” dediğimde,
“Sevgi, servet ve bilgidir” demişti.
Zaman içerisinde eşim ve çocuklarımla da tanıştı, onlarla da
diyalogları çok iyiydi, yapıcı idi.
Tüm çalışanlarının üzerinde daima bir artısı olan biriydi.
Kişisel gelişimlerimiz için maddi ve manevi hiçbir sorumluluktan
kaçınmadı. Onun için imkânsız diye bir şey yoktu. Eğer bir iş
yapılacaksa en güzeli yapılmalıydı, mükemmeliyetçi değildi ama
çok titiz hazırlanır, zamanımızın sonuna kadar bekler, biriktirir,
sonra da ortaya dökerdi, sonlandırırdı kendisi. Bir iş üzerinde çalışırken
bilgileri biriktirir, biriktirir son ana kadar bekler, o beklerken
biz işi yetiştiremeyeceğiz diye dokuz doğurduk. Sonra bir
bakmışsınız her şey ortaya dökülmüş sabahlara varan çalışmalarla
iş çok güzel bir şekilde sonlandırılmıştır.
Bir keresinde yine bir iş sonlandırma çalışmalarını yapıyorduk,
arkadaşlarından Artun Ünsal’la beraber yemeğe çıktılar,
geldiklerinde saat 24’e geliyordu, selamlaştık, Artun Bey
“Kolay gelsin arkadaşlar”dedi. Bizler de “Sağolun” dedikten sonra
Cüneyt Bey yaptığımız işle ilgili bilgi aktarıyordu, o ara Artun
Bey bize dönüp “Arkadaşlar, sizin sigortanız var mı çalıştığınız
bu şirkette?” diye sordu. Biz de “tabii ki” dedik.”Yok canım” dedi
“SSK’yı sormuyorum, ruh sağlığı sigortanız var mı diye sormak
istemiştim” dedikten sonra, Cüneyt Bey de kendisine “Ben sana
yemeği bunları söyle diye mi ısmarladım” dedi.
Tabi ki hepimiz çok iyi biliyorduk ki Cüneyt Bey işi en güzel
bir biçimde çıkartıncaya kadar bizim de canımızı çıkartırdı. Öyle
bir an gelir bazen, restleşmeye, tartışmaya başlar, birbirimize küserdik
bile. İş biter, sakinleşir, sonra barış çubukları yakılarak
gülüşmelerle sonlandırırdık.
Her zaman çok sıkı bir çalışma durumumuz olmazdı. Boş zamanlarımızda
bizlere kitap verir, bilgilenmemizi sağlardı. Kimi
zamanlarda kitapçıya gidip, bizim beğendiğimiz kendisinin tavsiye
ettiği kitapları alır, bize hediye ederdi.
Kafası eser Sultanahmet Köftecisi’nde öğlen yemeğine giderdik.
Maksat kakara kikiri olsun.
Kimi zaman aklına bir eser, kendimizi Tekirdağ’da Tekirdağ
köftesi yerken bulurduk.
Bildiğim, gördüğüm kadarıyla herkese sevgi ve saygı ile yaklaşır,
paylaşır, onur ederdi. Veren ve paylaşan bir kişiliği vardı.
2004 yılında emekli olup, 2005’in Şubat’ında işten ayrıldım.
Vefatının son gününde; o hazin trafik kazasının birkaç saat öncesine
kadar yine beraberdik, benden rica etmiş, “Birkaç tane iş
var, gelip yardımcı olur musun?” demişti. O gün buluşup, kahvelerimizi
içip sohbet etmiştik. Ayrılırken “Eşine selam söyle, şu
bizim aşure ayı geldi de kendisine, o anlar” dedi. Eve geldiğimde
eşime aktardım söylediklerini, konuşup, çekiştirip gülüştük.
Zaman öyle bir şey ki, yaşarken hiçbir şeyi ertelememek gerektiğini
anlıyor insan. Bugün veya bu saatte, ne yapmak istiyorsan,
engelleri aş ve yap, belki bir saat sonra veya bir gün sonra
yaşama veda edebiliriz. Nasıl dünyaya gelirken sorulmuyorsa,
giderken de “zaman” sorulmuyor.
O gece saat 10’da bir çalışma arkadaşımdan aldım kara haberini.
Saatlerce ağladım,”Böyle mi sona erecekti” dedim. Aniden,
ansızın, hiç beklenmedik bir anda, daha birkaç saat öncesine
kadar beraberken, gülüşürken, konuşurken, şakalaşırken, yaşarken,
böyle mi sona erecekti?..
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki tabii ki ölümlü olduğumuzu,
ama insanı en çok yıkan beklenmedik sonlanmalar oluyor.
Cüneyt Bey’de bunu yaşadım. Yine de bir tesellim oldu, ölümünden
birkaç saat öncesine kadar beraberdim.
Kendimi şanslı bir kişi olarak görüyorum, Cüneyt Bey gibi
bir “insan”la tanıştığım için.
Nur içinde yat sevgili işverenim, arkadaşım, dostum...
Seni hiç ama hiç unutmayacağım...