Mehmet Y. Yılmaz
Hurriyet 21.01.08
Cüneyt Ağabey’i Çok Özleyeceğim
Cüneyt Koryürek’i de bir trafik kazasında kaybettik.
Buna ne kadar “kaza” diyebilirsek tabii.
Şehir içinde, araç ve insan trafiğinin yoğun olduğu bir yolda
bir otomobilin, yoldan geçen bir insana çarpıp öldürmesi, kaza
mı, taammüden cinayet mi, karar vermek zor.
Gazeteciliğe başladığım ilk aylardan beri tanırdım Cüneyt
Ağabey’i. Demek ki 32 yıl oluyor.
İlk zamanlarda ondan çekinirdim de. “Ters bir söz söyler,
yanıt veremem” gibisinden bir çekinme.
Sonraları en iyi dostlarımdan biri oldu. Başım sıkıştığında
arayabildiğim, başı sıkıştığında arayabildiği bir dost! Birlikte
mutfağa girip çok yemek de pişirdik, başka arkadaşlarla birlikte
olabilmek için.
Doğru bildiği neyse, sonunda ne kaybedeceğini hiç düşünmeden
onu söyleyen insanlardandı.
Egosu fazlaca şişmiş şirket yöneticileriyle iş mi yapıyor, kavga
mı ediyor, anlayamazdım.
“Biraz daha sosyal bir insan olmalısın ağabey” diye
ona takılırdım da.
“Sen kendine bak” derdi her seferinde.
Amerikan ve İngiliz gazetelerini didik didik okur, önemli
gördüğü haberleri keser, benim işime yarayacağını düşündüklerini
de karşılaştığımızda elime tutuştururdu.
Bazen bilgisayarımı açtığımda ondan gelmiş “sert” e-postalar
bulurdum. Sadece iyi bir arkadaş değil, iyi bir okuyucu ve iyi
bir eleştirmendi de.
Kitaplar, gazete kupürleri, afişlerle dolu odasında piposunu
tüttürür, sürekli bir şeyler okurdu. Son kitabı “ÇömezÖğrenmenin
Dayanılmaz Keyfi” adını taşıyordu.
Öğrenmek, yeni bir şey okumak, yeni bir fikirle tanışmak
onun yaşamdaki en büyük keyfiydi.
Bir gün arkasından böyle bir yazı yazmak zorunda kalacağımı
düşünebilseydim, “ofiste puf böreği” davetlerine daha sık
giderdim.
Yokluğunun yaşamımda yaratacağı boşluğu şimdi daha iyi
anlıyorum.
Nur içinde yat Cüneyt Ağabey!