Balçiçek Pamir
Gazeteci
“Hemen okuyup bitireceksin” dedi telefondaki ses.
“Fikirlerini duymalıyım.”
Bir röportaj için Malatya’ya uçuyordum. Bir solukta bitirdim
verdiği kağıt tomarını. Döner dönmez odasındaydım. “Beğendim”
dedim. Övgüyü uzatmadım, hoşlanmazdı. “Ama biliyor musunuz
ne ilginç olurdu?” diye devam ettim. “Kitabın yaşlı kahramanı
sonunda kadın çıksaydı… Hani böyle bir sohbetin bir kadınla olduğunu
bilmek okuyucuyu şaşırtabilir.”
Kaşlarını yukarı kaldırdı, piposundan bir nefes aldı.
“Beğendim” dedi.
Çömez, iyi bir fikir vermişti.
Aslında o kitap dolu her tarafı buram buram tarih kokan
odaya ilk girdiğimde seçilmiştim.
Yıllar geçtikçe çömezlerden biri olma mertebesine erişebildim.
.............
Ondan ne mi öğrendim?
Atina’da küçük bir kahvede en iyi kahvaltının yoğurtla bal
olduğunu mu?
Yok yok, en iyi portakallı çikolata nereden alınır, en iyi
puf böreği nerede yenir, İstanbul’un en iyi lokantası neresidir?
“Hayattan zevk alacaksın” derdi. Onun için tütün ararken keşfettim
ben, New York’un hiç girmediğim sokaklarını. Onun sayesinde
tanıdım Holly’i. Yine onun sayesinde tanıdım gerçek Hıncal’ı.
Bir gün Sultanahmet’te yemek yedik, bir gün Gazanfer Bilge’yi ziyarete
şehir dışına kaçtık. Durun daha bitmedi, olimpiyadları da
onunla seyrettim ben. İşine aşık adam ne demekmiş orada gördüm.
Çok değil, bizi terk etmeden bir hafta önce bir Cumartesi
günü paltomun ceplerine kiviler dolduruyordu. “Bütün kasayı
ben yiyemem ya!” diyerek.
Konudan saptım değil mi? Ne öğrendim diye yazacaktım.
O beni adını dahi bilmediğim yabancı röportajcılarla tanıştırdı.
Soru sorma tekniğiyle ilgili o kadar çok kitap ödünç aldım
ki… Tabii ki geri verdim. Ondan kitap almak kolay sanıyorsanız
yanılırsınız. Kitaplarının sağ salim döndüğünü görünce bana “Bu
kitap sahibinindir” çıkartmaları armağan etti.
Galiba ‘Merak’lılığımdan hoşlanıyordu. Bilgiye ancak soru
sorarak ulaşırsın.
Yine o öğretti olimpiyat kelimesinin ‘D’ile yazıldığını.
Bilgiye sahip olmanın yetmediğini, doğru kullanmanın önemini…
Kendi yaşadıklarından ders almak aptallıktır. Akıllıysan
başkalarının aptallıklarına bak derdi.
Ama en önemlisi talepkâr olmayı öğretti.
“Hayattan talep edeceksin
Sakın kanaatkâr olma!
Bir de verdiğin sözü unutma.”
Ama neyi öğretmedi biliyor musunuz?
Bilgisayarımı her açışımda ondan mail gelmediğini görünce…
Her sabah, saat dokuzda “Günaydın” diyen sesini duymayınca…
Ne yapacağımı söylemedi.
Karşımda gün be gün gözlerini kaybeden, büyüteçler yardımıyla
okumaya devam eden bir adam vardı. Belki de hayata onu
tek bağlayan şeye, okumasına engel bir sağlık sorunuyla karşı
karşıyaydı. Yine de her sabah, “Nasılsınız?” soruma ‘Domuz gibi’
diye cevap verdi.
Bir bayram sabahı bütün Pamir ailesi yine odasındaydık. Bu
sefer ikizlerle.
Elimde o günden kalan fotoğraflar var.
Hâlâ bakamıyorum. Biliyorum, her fotoğraf beni vedalaşmaya
zorlayacak.
Cüneyt Bey, benim gazeteci büyüğüm, babam, en yakın dostumdu.
Onun bana öğrettiklerini nasıl 500 kelimeye sığdırırım?