Kaya Toperi
Emekli Büyükelçi
ARKADAŞIM CÜNEYT KORYÜREK
Bilmem 1940’lı yıllarının Ankara’sını anımsar mısınız?
Bizlerin çocukluğunun daha sonraları da gençliğinin geçtiği
Ankara’nın Kocatepe semtinin kendine özgü özellikleri vardı.
Arkadaşlık, kardeşlik gibi, can dostluğu gibi bir şey. Beraber geçen
çocukluk günleri, paylaşılan kitaplar, beraber gidilen sinemalar,
maçlar, eğlenceler, mahalle kavgaları.
Bizim zamanımızın Kocatepe’si; Selanik Caddesi, Kızılırmak
Sokak, Hatay Sokak, Meşrutiyet Caddesi, Adakale ve Ataç sokaklarla
beraber yeşil Rus yapımı otobüslerin son durağı olan
“Kocatepe Durağı”nı kapsardı. Kocatepe tepesinde kızakla kayılır,
İncesu sahasında top oynanır ya da Cüneyt gibi koşulurdu.
Bizim mahallenin kendine özgü özel kişileri de vardı.
Sonradan Türkiye’nin onur kaynağı ve sevgilisi olan Sevgi
(Soysal), İdil Biret mahallemizin küçük kızları idi.
Cüneyt benden bir iki yaş büyük, kardeşi Atilla da biraz
küçüktü ama üçümüzün çocukluk ardından gençlik arkadaşlığı
hep süregeldi. Aynı okulda (Ankara Koleji) okuduk. Liseden
sonra o ABD’ye gitti. Ben Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne arkasından
Dışişlerine girdim. Cüneyt Amerika’dan döndükten sonra halkla
ilişkiler ve gazeteciliği tercih etti. Cüneyt ile uzun süren ayrılıklardan
sonra buluştuğumuzda sanki bir akşam evvel berabermişiz
gibi “Yahu gene dün akşam amma eğlendik” diyebilmenin
mutluluğunu yaşadık.
Cüneyt ile 19 Mayıs Stadyumu’nun ben üç numaralı dış sahasını,
o da atletizm pistini birbirimizden habersiz paylaşırdık.
Cüneyt sürekli atletizm çalışması yapar, arada kaybolurdu.
Dostluğumuz ve ilişkimiz salt gençlik yıllarımızla sınırlı kalmadı.
Ben devlet hizmetinde, Cüneyt medyada ilerledi. Her fırsatta
beraber olduk, birlikte projeler üretmeye çalıştık.12 Eylül
döneminde ‘Türkiye’nin dış tanıtımı için neler yapılabilir?’ diye
beraber çaba sarf ettik, proje oluşturmaya gayret ettik.
Daha sonraki yıllarda da beraber çalışmalarımız oldu.
Merhum Sinan Erdem ve Cüneyt ile beraber Dünya Olimpiyadlarının
Türkiye’de yapılması için ciddi çabalarımız oldu.
Zamanın Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal da bizler kadar
heyecanlanmış ve her türlü destek vaadinde bulunmuştu.
O zamanlar Cüneyt’in heyecan ve mutluluğunu bugün gibi
anımsarım.
Sevgili Cüneyt’in, bugün isim yapmış, medyada varlık sürdüren
birçok gazeteci arkadaşımızın yetişmesinde ve bugünkü
durumlarına gelmesinde çok büyük katkıları olduğunu kimse
inkar edemez.
Son yıllarda ve aylarda sürekli temasta olduk, “e mailler”
paylaştık. Daha birkaç ay evvel bir vesile ile Ankara’ya geldiğinde
gene beraber olduk ve Türkiye’nin dış tanıtımı alanında neler
yapabileceğimizi bu kez iki özel sektör mensubu gözü ile irdeledik
ve bir an evvel proje üretip bir araya gelmek için sözleştik.
Hatta Ankara’daki kısa ziyaretinde yemeğe gittiğimiz Ocakbaşı
Restoranı’nda ortak arkadaşımız Akın Altınok’u da görünce beraber
gençlik günlerimizi andık ve en kısa zamanda bir araya gelme
sözü verdik. Ama ne yazık ki trafik canavarı hevesimizi kursağımızda
bıraktı. Işıklar içinde ol sevgili Cüneyt kardeşim.
Elli yıldan fazla süren arkadaşlığımız ve dostluğumuzda sevgili
Cüneyt’in unutamayacağım özelliklerinden olan hiç yılmamak,
sürekli üretken olmak, düşünmek ve düşündürmek. Gerçek
dostluk, giyimi ile, konuşması, kibarlığı ve insani ilişkileri ile tam
bir centilmendi, hoşgörülü ve sevecen. İçi güzel dışı güzel, gerçek
dosttu Cüneyt.