Cüneyt E. Koryürek

Hakkında Yazılanlar

 

Melis Sunay Bereket

Eski Cumhurbaşkanlarından Cevdet Sunay’ın Torunu

CÜNEYT KORYÜREK’İN ARKASINDAN

Kimi zaman hayata gülen gözlerle bakmak çok ama çok zordur.

Böyle zamanlarda şanslıysanız yanınızda size “ne

olursa olsun hayata yine de pozitif gözlerle bakabileceğinizi” söyleyen

güvendiğiniz bir dostunuz vardır.

Çok değerli Cüneyt Bey, bana zorluklar karşısında özgüvenimi

yitirmemem gerektiğini, soru sormaktan değil cevapları

bilmemekten korkmamı, her biten şeyin arkasında kimi zaman

güzel, kimi zaman ise hoş olmayan şeyler saklı olduğunu öğretmişti.

Bu nedenle arkasından minnet duygumu ifade etmek istiyorum.

Sayın Koryürek rahmetli dedem Cevdet Sunay’ın Basın

Müşavirliği’ni yaptığı yıllarda küçük bir kızdım. Doğal olarak

kendisiyle tanışmamıştım. Ancak ailemin kendisi hakkında saygı

dolu sözlerle konuştuğunu iyi hatırlıyorum.

Amerika’da doğmuş olmama rağmen üç yaşında Türkiye’ye

gelmiş, 10 yaşında yine ailece geri dönmüştük. 1965-1973 yılları

arasında dedem cumhurbaşkanıydı. O devirde cumhurbaşkanı

çocukları ya da torunlarının yurt dışında yaşamaları, hayatlarını

oralarda kazanmaları, eğitimlerini oralarda yapmaları hoş karşılanmazdı.

Bu nedenle belli bir süre Türkiye’de bulunmuş, daha

sonra sanırım dedemin ısrarıyla geri dönmüştük

Bundan yirmi yıl sonra (1994’te), annem ve babam

Amerika’da emekli olmuş ve Türkiye’ye dönme kararı almışlardı.

Israrları üzerine ben onlardan önce dönmüş, İstanbul’da yaşayan

halamla eniştemin yanına gelmiştim. 1994-99 yılları arasında

Intermedia adlı şirkette çalışıyordum. Sayın Koryürek’le yıllar

sonra karşılaşmam şirketin bir çalışması nedeniyle olmuştu. Bu

kez tanışmıştık ve bundan büyük mutluluk duymuştum.

Annem ve babam maalesef Türkiye’ye dönemeden Amerika’da,

6 sene arayla vefat ettiler. 2005 yılının son günleriydi. Cüneyt Bey

babamın vefatıyla beni arayıp baş sağlığı dilemişti.

Bu konuşmadan bir yıl kadar sonra bir yaz günü, cep telefonum

çalmıştı. Sokakta olduğum için kimin aradığını tam olarak

anlayamamıştım. Ama telefondaki ses nerede olduğumu ve ofisine

yakın bir yerdeysem hemen gelmemi söylüyordu.

“Ofisiniz nerdeydi?” sorusu tam dudaklarımdan çıkmıştı ki,

alıngan bir tonla:

“Nasıl hatırlamazsın? Beni nasıl unutursun,” dedi.

Onunla çalıştığım bir yıl boyunca, beni sürekli sinirlendirmeyi

de başarmıştı. İlk önceleri kendisini tanıyan basın ve halkla

ilişkiler camiasından tanıdığım kişilere başvurup, bu beyle geçinmek

için bana birtakım tavsiyelerde bulunmalarını istemiştim.

Evet, Cüneyt Koryürek sıradan bir kişi değildi, alanında ona

‘mum tutabilen’ pek az kişi olduğu söyleniyordu. Kendisi farklı

bir kişilikti, hayatına giren herkese değer veren, herkesin değerini

keşfedebilen biriydi. Belki de sırf bu yüzden onu hiç unutmayacağım.

Bir gün, o müze gibi ofis odasındaki değerli, eski ve tarihi

eşyalar, kitaplar dergiler ve resimleri bir zaman kapsülüne yerleştirilmesi

gerektiğini dile getirmiştim.

Anlamlı bir ifadeyle gülümsemişti, hoşuna gitmişti sanki

söylediğim. Her objenin hatırası, hepsinin özel bir yeri vardı kalbinde,

gözleri dalmıştı. Bazı eşyaları hayatına girip çıkan kişilerle özleştirmişti sanki.

Zaman zaman gözleri daldığında, ruhunun değişik zaman

dilimlerine kaydığını, hatıralara daldığını anlayabiliyordum.

Arkadaş değeri yüksekti ve sevdiklerine saygısı sonsuzdu.

Kendisiyle çalıştığım kısa bir süre içinde dünyaya bakış açım

değiştirmişti sanki. Babamın ölümü kolay olmamıştı. Cüneyt Bey

saklamaya çalışsam da bunu sezmiş, beni girdiğim depresyondan

çıkarmayı başarmıştı. Zaman zaman arkadaşça, zaman zaman

aile büyüklerimin tarzında verdiği tavsiyelerle ve çoğu zaman

hayatı çok fazla ciddiye aldığımı yüzüme vura vura, özgüvenimi

yeniden kazanmamı sağlayan yakın bir arkadaş olmuştu bana.

Kendisi şimdi artık telefonun öbür ucunda değil. Ancak eminim

bizleri görüyor ve yine bıkmadan enerji harcadığımız zaaflarımızla

dalga geçmeye devam ediyordur.

Nur içinde yatsın!