Cüneyt E. Koryürek

Hakkında Yazılanlar

 

Engin Taşbaşlı

Akrabası

CÜNEYT KORYÜREK’TEN ÖĞRENDİKLERİM

Cüneyt Abi’nin annesi ile benim babam kardeş çocuklarI.

Hayat ne kadar bizleri uzak tutsa da kökler birarada

tutuyor. Ben daha dünyaya yeni bakarken, o benim için elinde

piposu büyükler ile konuşan biri idi. Daha sonra aradan seneler

geçti, onunla Arçelik’te karşılaştık ve birbirimizi gördüğümüze

çok sevindik. Arçelik’teki karşılaşmalarımız devam etti. Ama o

yıllarda ne internet ne de cep telefonu vardı. Sanırım zaten kendisi

de cep telefonu kullanmıyordu. Aradan yine seneler geçti.

Bu sefer internette karşılaştık. Ama bu yetmedi. Çünkü bu çok

önemli ve gerekli haberleşme sistemi duyguları iletemiyordu. O

bizleri görmeye annemle sohbete (eskisi gibi) geldi. Benim için

çok guzel bir gündü. Sanki geçen seneleri geri getirip yapamadıklarımızı

yapmak için zamanla yarışıyorduk. Bir de bana babamla

(dayı derdi) bir hikayesini anlattı.

Yılı tam olarak bilmiyorum. Bir gün tünelden Beyoğlu’na

doğru arabası ile çıkarken yol tıkanmış ve arabalar bekliyor. Sol

tarafından bir taksi kurnazlık edip bütün arabaları, karşıdan gelen

arabaların yolunu ihlal ederek solluyor. O sırada fötr şapkalı

bir adam karşıdan karşıya geçiyor ve taksi ile burun buruna geliyor.

Cüneyt abinin dikkatini çeken, taksi şoförünün adamla göz

göze geldiği zaman direksiyonun altına saklanmaya çalışırcasına

koltuğa gömülmesi. Cüneyt abi fötr şapkalı adama baktığında

onun Necat dayısı olduğunu görüyor. Babam ablamı ve beni hiç

dövmedi, hiç bağırmadı hiç azarlamadı, kızdığı zaman sadece bakardı...

Sözün kısası, insan sevdiklerinden ne kadar ayrı da olsa, severse

içine, kalbine yerleştiyor ve onlar orada daima kalıyor.

Cüneyt Ağabeyle internet görüşmelerimiz onu kaybedinceye

kadar aralıksız sürdü. Bana sürekli kendi yazılarının yanısıra

edebî, felsefî yazılar gönderirdi. Çiğnenmeye çalışılan, o çok bağlı

olduğu (bütün ailemiz gibi) cumhuriyet ilkeleri, onların korunması

ve onları hiçe saymaya çalışanlar hakkındaki fikirlerimizi

yazışırdık.

O, bugün dünden daha çok ihtiyacımız olan aydınlık

Türkiye’nin aydınlık yüzüydü. Kaybı, diğer kayıplarımızda hissettiğim

karanlığa biraz daha yaklaştığımız duygusunu çağrıştırmakla

birlikte, bana en büyük öğretisi olduğunu düşündüğüm,

hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmamayı, her zaman bir umut

olduğu doğrusuna sarılmama neden oluyor.

Ben, ailemiz ve sanırım tüm tanıyanlar onu çok özleyeceğiz.

Kabri ışıkla dolsun.