Nuyan Yiğit
Gazeteci
Cüneyt E. Koryürek’in Ardından
Cüneyt ile ilk karsilastigim yer Roma. Yıl 1960. Roma
Olimpiyad Oyunlari.
Amerika Birleşik Devletleri’nde gazetecilik tahsili yapmış,
pek çok şampiyon atletin ilk şöhret basamağı olan “Altın Çivili”’
yarışlarında 400 metre şampiyonu olmuş, genç esmer ve tığ gibi
bir adamdı. Olimpiyad müsabakalarını gazeteci olarak izliyor,
fakat tutkusu olan atletizmden vazgeçmiyordu. Amerikali Rafer
Johnson’un kazandigi dekatlon yarışmaları inanılmaz bir fırtına
ve yağmur altında sabahın alaca karanliğında başlıyor, gecenin
karanlığına dek sürüyordu. Müsabıkların ve hakemlerin bile yan
çizip kaytardığı saatlerde boş basın tribününde ellerini piposunun
ateşi ile ısıtan bir tek Cüneyt otururdu.
Atletizmin her dalı hakkında engin bilgisi olmasına rağmen
100 metre sprint yarışına bir başka tutkusu vardi. Bugün
dünyada 100 metre yarışı üzerinde daha fazla bilgi sahibi olabileceğine
inanmıyorum. Cüneyt’teki sprint yarışları hakkındaki
kütüphaneden daha zengininin bulunabileceğini tahmin bile
edemiyorum. Cüneyt’in 100 metre tutkusunu en iyi dile getiren
Hincal Uluç olmuş ve 2000 Sydney Olimpiyadında 100 metre yarışı
bitince, “Cüneyt ağabey, senin için Olimpiyadlar bitti, artık
İstanbul’a dönebilirsin” demişti.
1976 Montreal Olimpiyadında kendi aramızda filanca yarışı
kim kazanır diye iddialara tutuşurduk. Atletizm musabakalarının
sürdüğu 10 gün hepimiz Cüneyt’in bitter çikolata ve gazoz
ağacı olduk. Her gün cepleri çikolata, masasının üstü kola ve limonata
şiseleri ile doldu. Kahraman Bapçum ve Ali Abali tanıklarımdır.
1996 Atlanta Olimpiyadındaki basın tribününde Kenan
Onuk, Cüneyt Koryurek, Hıncal Uluç ve ben yanyana otururduk.
Bir gün birileri gelip bizim yerlere oturmak istemis. Şimdi adını
hatırlayamadığım (Atilla Gökçe veya İhsan Topaloğlu olabilir)
arkadaş oturmak isteyenleri uyarmış. “Kalk oğlum orası Dörtlü
Çete’nin yeri” diye. Bu benzetme Sidney Oyunlarinda, Atina ve
Paris Dünya Atletiizm Şampiyonalarinda da soylenip bize yakıştırıldı.
Ama Çin’deki siyasi bir durumdan doğan “Dörtlü Çete=
Şirin Ban” benzetmesinin iki ay sonra başlayacak olan Beijing
Oyunlarında bize söylenmesini isterdim. Melhus bir hastalik
önce Kenan’i, sonra da trafik canavarı Cüneyt’i aldı. Bejing’de
“Dörtlü Çete” olmayacak.
Çok şakacıydı. Ne zaman Atletizme dair bir şeyler yazsam,
Basketbol veya Kiş Sporlari hakkında laf edecek olsam Cüneyt
bana takılır, ‘’Atletizm benim alanım, Basket Hıncal ve Cem’in,
Kiş sporları da Kenan’ın. Ne işin var bizim sahalarımızda. Haydi
bakalim sen asıl sporun Kürek’e git’’ derdi.
Cüneyt Koryürek sadece kendini Atletizm sporuna adamış
bir gazeteci degildi. Birkaç kez Türk Atletizm Federasyonu başkanlığı
da yapmış, pek çok Türk sporcusunun yetişmesine bir
antrenör gibi uğraşarak hizmet vermişti. Dünya spor takviminde
yer alan Kıtalararası Avrasya Maratonunun kurucularindan
biridir..
Cuneyt Koryurek, sadece bir spor yazari değildi.
Televizyonlarda yorumculuğu ile görsel basında saygın bir yere
sahip oldugu kadar büyük tirajli gazetelerde yazdığı değerli köşe
yazılarıyla da unutulmayacaklar arasında yer aldı.
Çok yönlü insandi Cüneyt Koryürek. Turk siyasi tarihi dahil
bir hayli kitabın da müellifidir.
Türkiye’de modern reklamcılığın ve halkla ilişkilerin en önde
gelen kişisiydi Cüneyt Koryürek. Dur durak bilmeyen, tükenmez
bir enerjınin sahibi can arkadaşim Cüneyt aynı zamanda bir gurme
ve lezzet uzmaniydi.
Gülen çehresi ve Roma Olimpiyadında güreş müsabakalarının
bitiminde meşhur Caracalla Hamamları harabelerinde
kurulmuş olan minderde Abdulkadir Yücelman ile güreş tuttuğu
sahneler gözümün önünden gitmiyor. Nur içinde yat “Pipolu
Adam”.