Cüneyt E. Koryürek

Hakkında Yazılanlar

 

Ege Cansen

Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı

GÜÇ KULLANARAK, KANUN ZORUYLA

UYGULANAMAYACAK OLANA İTAAT

“Medeniyet Dini”nin inançlı bir mensubu olan Cüneyt

Koryürek’le son birkaç yıldır sürekli temas halindeydik.

Onu zımba gibi gördükçe, işte hiç ölmeyecek bir adam diye

düşünürdüm. Son zamanlarda üzerinde sohbet ettiğimiz konuların

başında “Obediance to the Unenforceable” yani “polis

gücü kullanılarak, kanun zoruyla uygulanması mümkün olmayan

kurallara itaat” kavramı geliyordu. Ben bu konuyu kızımın

Boston Üniversitesi’nden mezun olduğu 1995 yılında, mezuniyet

töreni konuşması yapan rektör John Silber’den dinlemiş ve müthiş

etkilenmiştim. Hürriyet’teki köşemde alkımın erdiği dilimin

döndüğü kadar bunu okurlarıma naklettim. Cüneyt Koryürek

yazıyı okuyunca bu fikri çok tutmuş. Beni aradı ve bir iletişim

uzmanı olarak bu kavramı ülkemizde yaymak istediğini söyledi.

Sağlığında bu konuyu topluma yeterince yayamadık. İnşallah

bizden sonra gelenler, bu kavramı hem anlar hem de çevrelerine

anlatır.

***

Bu kavramı 1920 yılında ünlü İngiliz yargıcı Lord John

Fletcher Moulton formüle etmiştir. Lord Moulton, “Hukuk ve

Tavrı hareket” (Law and Manners) başlıklı konuşmasında insan

eylemlerinin üç alanda cereyan ettiğini söylemiştir. Bunlardan

birincisi hukuk alanıdır. Bu alanda yapılan eylemlerde, kişilerin

nasıl hareket edebileceği ayrıntılı bir şekilde yasalarla belirlenmiştir.

Dolayısıyla burada hâkimiyet, kanundadır (Rule of Law).

Bu alanın tam zıttı ise, özgür seçim alanıdır. Bu alandaki eylemlerde,

kişiler diledikleri davranış biçimini seçmekte hürdür.

Bu alanda insanlar, özgürlüğün tadını doya doya çıkarır. Lord

Moulton’a göre bu iki alanın arasında öyle bir alan daha vardır

ki, buradaki eylemler ne yasalarla sınırlandırılmıştır ne de kişilerin

özgür iradesine terk edilmiştir. Bu ara alanda insanlar, bir

yandan az veya çok diledikleri gibi davranmakta özgürdür. Ancak

diğer yandan vicdanî yükümlülükleri dolayısıyla, sanki yazılı yasaların

getirdiği kısıtlamalar varmışçasına davranışlarını kısıtlamak

zorundadır.

Lord Moulton buraya, “zorla uygulanamayacak olana itaat

alanı” adını vermiştir. Burada kimse kişiye polislik yapamaz. Bu

alanda kişi, kendi kendinin polisidir. Buranın bir diğer adı da

“ahlâk ve edepli davranış” alanıdır. Burada ahlâkî vecibeler, toplumsal

sorumluluk, edepli davranış biçimi söz konusudur. Ancak

olay bundan ibaret değildir. Burada kişiye, edepli davranmasını

söyleyebilecek ve onu böyle davranmaya ikna edecek tek insan

yine kişinin kendisidir.

Lord Moulton’un dediklerinden çıkardığım sonuç şudur: özgür

davranış, keyfine göre hareket veya serbest seçim alanı denilen

bölgede insanların yaptıkları toplumu rahatsız ettikçe, toplum

bu alanı “kanun hâkimiyeti” alanını genişleterek daraltmaya

çalışmamalıdır. Bu takdirde, özgürlükler kısılmakta ve ceberut

bir yönetim biçimi ortaya çıkmaktadır.

Diğer yandan, özgür seçim alanındaki insan davranışları sınırlanmadığı

takdirde ortaya bir keşmekeş (kaos) çıkmaktadır.

Bu keşmekeş, toplumun ama aslında o toplumu meydana getiren

kişilerin hareket alanını daraltmaktadır. Yani kuralsız edepsiz ve

ahlâksız davranışlar, ilk bakışta özgürlüklerin genişlemesi şeklinde

algılanmasa bile, sonuçta başkalarının özgürlüklerini kısıtlamaktadır.

Herkes, diğer kişiler göre başkası olduğu için neticede

özgürlükler, özgürlüklerin kurdu olmaktadır.

Tekrar Lord Moulton’un söylediklerine geri dönülürse; çare,

özgürlükleri yasalarla ve yasaklarla daraltmak değil, “kanun zoruyla

uygulanamayacak olana itaat” alanını genişletmektir. Belki

de bu, medeniyetin ta kendisidir.

***

Burada Hocam Fuat Çobanoğlu’nun 1959 yılında bir grup

öğrenci olarak Hollanda’ya gitmeden önce bize verdiği “medeniyete

alıştırma” eğitiminde söylediği cümleyi tekrar edeceğim.

“Medeniyet, üçüncü şahıs haklarına saygıdır”