Cüneyt E. Koryürek

Hakkında Yazılanlar

 

Avni Özgürel

Radikal Gazetesi Yazarı

KOR BİR YÜREK...

Cüneyt Ağabey’le 1986’da tanıştık. Spor deyince sadece futbolu

anlayan meslektaşlarının yanında farklı tek sesti…

Tanıştığımızda onun spora ilgisinin mesleki olmanın ötesinde

kalbî olduğunu da gördüm… Atletizm konuşurken coşku

duyuyor, zevk alıyordu…

Abdi İpekçi’yi tanıyana kadar gazetecilik mesleğine polis /

adliye muhabirliğinden başlamanın doğru olduğuna inanırdım…

Spor yazarlığından gelmiş olan İpekçi’nin “ Hem bütün olarak

takımları, hem tek tek oyuncuları, hakemi ve aynı anda tribünleri

izlemek alışkanlık doğurur… Siyaseti ve diğer toplumsal

hadiseleri öyle takip etmek lazım” sözü hatırlıyorum… Cüneyt

Ağabey bunun canlı timsaliydi..…

Onun gazetecilik başarısını tartmak haddim değil… Ayrıca

elinizde tuttuğunuz kitabın yayınlanma sebebi de bu değil…

Dolayısıyla onunla dostluğumun ve sohbetlerimin bende bıraktığı

izden söz etmek istiyorum..

Cüneyt Ağabey’in prensipler yumağı ve disiplin insanı oluşunu

bir yana bırakıyorum. Bırakıyorum zira, bahsedeceğim husus

beni onda en fazla etkilemiş olan yan…

Tahammül anıtıydı Cüneyt Ağabey benim gözümde….

Vefasızlığa onun kadar muhatap olup bunu onun kadar gülüm

seyerek göğüsleyen ikinci bir insan tanımadım dersem yeridir.

Dosttu, dostluklarına da çok sadıktı Cüneyt Ağabey… Ama dostlarından

sadakatinin karşılığını gördüğünü söylemekte mazurum.

Elbette çok sayılıyor, seviliyordu; ama itibarın ölçüsünün

‘popüler kişi olmak’ kabul edildiği günümüzde sıra dışı insandı

Koryürek. Hayatının sürekli ve her anlamda sorumluluk üstlenerek

geçtiğini biliyorum. Öylesine tabii, öylesine sıradanlaştırılmış

bir sorumluluk üstlenme refleksiydi ki ondaki bu hal, rahatlığı

muhtemelen kendisine karşı aynı sorumluluk duygusuyla

yaklaşılmasını telkin ettiği intibaı vermemek konusundaki özel

çabasının eseriydi..

Sohbet adamıydı Cüneyt Ağabey… Bürosu iş üretmekten ziyade,

onun mantı ve börek ikramıyla renklendirdiği, tarih, edebiyat,

siyaset, sanat, spor sohbetlerinin mekanıydı. Eskilerin,

Beyazıt’taki Küllük Kıraathanesi, Meserret, ya da Çınaraltı’nda

tattıkları hazzın küçük çapta tekrarından söz ediyorum.

Zihni batılı aydın gibi çalışan, dış görünüşünde, halinde, tavrında

batıyı yansıtan ama o kalıbın içinde yerli ve Türk kalmayı

başarabilmiş ender insanlardan biriydi Cüneyt Ağabey… Öğrenip

araştırmadan doğru ya da yanlış hükmü verdiği bir konu olmadığının

tanığıyım. Vardığı hükmü nakşedecek bilgi edindiğinde

hatadan dönmekte tereddüt etmediğinin hatta telaş gösterdiğinin

de...

Genç gazetecilerle ilgilenmeyi külfet gören, bilgi kıskancı ustaların

aksine Cüneyt Ağabey gençlerle birlikte olmaktan haz duyan,

onlarla yan yana çalışmaktan, birikiminden mümkün olduğunca

çok sayıda genci yararlandırmaktan keyif alan insandı...

Nihayet diri bir hafıza!.. Öylesine diriydi ki belleği “Unutmak,

unutmayı başarmak meziyettir, kıymetini bil..” diye iç geçirip

dertlendiğini hatırlıyorum. Ve o hafızayla uyumlu bir beden…

Herhalde hayatında ahesteliğe hiç yer vermemiş olmalı…

Tanıdığımdan yitirdiğimiz ana kadar onun her ne yapıyorsa ha

hareketini

ağırdan aldığını görmedim… Çabuktu, daima bir yerlere

yetişme telaşındaydı..

Yokluğuna kendimi alıştırmamın çok zor olduğu insanlardan

biri Cüneyt Ağabey… Her sabah ondan gelen bir maili okumanın

verdiği alışkanlıkla notları hâlâ posta kutumda. Ara ara rastgele

birini açıp sanki yeni gelmiş gibi okuyorum. Onu kaybettiğimiz

olayı ve son ana kadar yanında olmanın zihnime çaktığı acıyı bir

an için unutmak ihtiyacından olsa gerek…